MACARİSTAN
Macaristan Kültür Bakanlığı İnternet Sitesinde;
1456 Yılında Osmanlı Ordularının Macaristan istikametine yönelmesi üzerine Papa III ncü CALİXTUS Hıristiyan dünyasını Haçlı seferine davet etti ve Hıristiyanlardan savaşın kazanılması için kiliseye giderek dua etmeleri ve kiliselerde günde üç kez çan çalınmasını emretti. Bu duyuru beklenilenden daha etkili oldu.
22 Temmuz 1456’da Macar Komutanı Janos HUNYADİ komutasındaki
birlikler Belgrad’da Osmanlı Ordusuna ağır kayıplar verdirdiler. Bir çok kişi yapılan duaların bu başarının kazanılmasında etkili olduğunu düşündü.
Papa bu zaferi 06 Ağustos’ta öğrendi ve Hıristiyan Dünyasında zafer günü
olarak kutlanmasını buyurdu. Papa VI’ncı ALEXANDER 09 Ağustos 1500’de bütün Hıristiyan dünyasında kiliselerde öğle vakti çanların çalmasını buyurdu.
Bu nedenle her gün saat 1200’de kiliselerde çalan çanların anlamı Türklerin
1456’da Belgrad’da yenilgiye uğratılmasını kutlamaktır.
İlköğretim Tarih Kitabında;
Kitabın Ermeni ve Kürt sorunu bölümlerinde ATATÜRK’ün görüşlerine de yer vererek tamamen İngiliz görüşü yansıtılmaktadır. Kitapta Türkler aleyhinde ağır eleştiriler bulunmaktadır.
Sözde Ermeni Soykırımını Ermeni trajedisi olarak ifade eden yazar kitabında
ATATÜRK’ün Ermenilerin güneye göç ettirilmesi esnasında katliama uğradığı ve sorumluların cezalandırılmasını talep eden görüşlerine yer vermektedir.
Tehcir kanunu nedeniyle Ermenilerin yalnız doğu Anadolu’da değil Trakya’da
dahil olmak üzere bütün bölgelerden göç ettirildiği ve göç esnasında Kürt aşiretler tarafından katliama tabii tutulduğu ifade edilmektedir. Binlerce Ermeni’nin de Alman subaylar ve Alman Protestan din adamları tarafından kurtarıldığı ifade edilmektedir.
Yazar ayrıca AB Parlamentosunun 1987 tarihli kararına gönderme yaparak
1948 tarihli BM Anlaşması gereğince 1915-1917 tarihlerinde meydana gelen olayları soykırım olarak kabul etmesi gerektiğini belirtmektedir.
Kürt İsyanı bölümünde ise 1925 ve 1937 isyanlarının bastırılmasında uygulanan yöntem ve taktikler nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti ve TSK eleştirilmektedir. Olayları İngiltere’nin Trabzon Konsolos yardımcısının görüşlerinden alıntılar yaparak tek taraflı olarak anlatmakta ve sözde Ermeni soykırımı ile benzerlikler kurmaktadır.
ARNAVUTLUK
İlköğretim Tarih Kitaplarında;
Yabancı işgalcinin (Osmanlı İmparatorluğu) nefret uyandıran bayrağı ne kadar daha Kruya'nın surlarında dalgalanacak?
Türkler Arnavutluk'u ele geçirip ateşe verdi. 500 sene boyunca el ve ayaklarımıza kelepçe vuruldu.
Köleliğin elbisesini çıkart ve cesaretin silahlarını giy.
"Arkadaşlar Türk itine vurun!" dedi ve düşman saflarına daldı.
Osmanlıları ölüm bitirsin! Yeteri kadar ezdiler bizi.
Türkler senin nerede olduğunu öğrendiği zaman seni köle yapar annenin ırzına geçer.
Arberia bölgesini işgal ettikten sonra Osmanlılar çaldılar yaktılar ve ne buldularsa her şeyi mahvettiler.
İtalya'da ve diğer ülkelerde hümanizm kültürü yerleştirildiği zaman Arnavut vatanına Osmanlı işgali yerleşti. Osmanlı ordusu şehirlerle beraber kültürü de bozdu.
Osmanlı işgali boyunca Arnavut kültürü mahvoldu.
17 nci yüzyıl başında Osmanlı İmparatorluğu bütün Arnavut topraklarını işgal etti. Osmanlılar politik ve ekonomik baskıyı arttırmak için bir çok bölgeyi parçalayarak yeni bir düzen kurdu.
Osmanlı işgalinden Arnavut şehirleri savaş boyunca çok ağır etkilendi. İnsanların öldürülmesi ve ekonominin mahvedilmesi dışında toplumun bir parçası yurt dışına göç etmiştir.
Osmanlı işgali uzun sürdüğü için eğitimi de çok etkiledi. Halkın çoğu okuma-yazma bilmiyordu. 19 ncu yüzyılda Saray Arnavut dilinin öğretimine ve okullarının açılmasına izin vermiyordu.
Arnavut eğitimi ve kültürünün gelişimini engellemek için Türkler bir çok şey kullandılar. Bunlardan birisi: Arnavutça dilinin Türk ve Arap alfabeleriyle yazılması propagandasıydı. Bu tür şeyleri Osmanlılar Arnavutça dilinin gelişimini engellemek için ve Müslümanlar ile Hıristiyanlar arası çatışmaların oluşması için yapıyorlardı.
BOSNA – HERSEK
İlköğretim Tarih Kitaplarında;
Düzenli Türk Birlikleri geldiğinde isyancıların cesur savunma mücadelelerine rağmen ayaklanma kanlı şekilde bastırılmıştır. Türk Ordusu birçok Sırp Köyünü soymuş ve yakmıştır.
Türkler itaatkar Hristiyan nüfustan çıkan ve Yeniçeri olarak adlandırılan paralı piyadelerden oluşan yeni bir asker sınıfını ordu sistemine sokmuştur. İşgalciler haracı/vergiyi Hristiyanların kanına empoze etmişlerdir. Zaman zaman çocuklarını almışlar onları götürüp asker adayı olarak okutmuşlar ve Türk Ordusunun elit birliği olan Yeniçeri sınıfı için hazırlamışlardır. Hristiyan ailelerin çocukları asker adayı olarak okutulmalarının yanı sıra Osmanlı ruhuyla eğitilmişlerdir. Onların profesyonel asker olarak evlenme hakları yoktu.
Osmanlılar itaatkar halkları barbarca ezmiş; çok sayıda harç ve vergi ödemek zorunda tutmuştur.
Osmanlılarda yolsuzluk şiddet soygunlar ve asalaklık idarenin temel unsurlarıydı. Bu durum çoğunlukla hayatta kalma mücadelesi veren iteatkar nüfusun ekonomik sosyal ve kültürel gelişimini imkansız hale getirmiştir.
Ortadokslar dini vecibelerini yerine getirmekte büyük zorluklarla karşılaşmıştır.
Türkler tembel oldukları için esir ticareti yapıyorlardı. Esir Hristiyanlara katı tutum sergilendiği için ve bazıları esaretten çabuk kurtulacaklarını düşündükleri için Türkleşmişlerdir.
Türk Akıncıları hiçbir direnişle karşılaşmadan Slovenya ve Hırvatistan topraklarını yağmaladılar.
Split rahibi Roma’da: “Türkler annelerin elinden bebeklerini alıyorlar kadınlara kocalarının önünde tecavüz ediyorlar genç kızları ailelerinden koparıyorlar; yaşlıları çocuklarının önünde öldürüyorlar. Bunları kendi gözlerimle gördüm.”
Farklı kaynaklara göre Türkler 200 şehri işgal ettiler; 100 bin insanı köle 30 bin genci de yeniçeri yaptılar.
1524’te Türkler Konjic’teki tüm Fransiskan keşişlerini öldürdüler cesetlerini Neretva Nehri’ne attılar ve manastırları binaları çevrelerindeki kiliseleri tahrip ettiler
BULGARİSTAN
İlköğretim Tarih Kitaplarında;
Yeniçerilerin Bulgaristan topraklarında büyük kötülük yaptıkları gaddar askerler olarak hatırlandıkları
Sultanın kan vergisi adı altında yeniçeri toplama usulünün gaddarca olduğu
Birkaç yıllık sürelerle kuşatılan topraklarda sultanın adamlarının çok çocuklu Hristiyan ailelerden birer çocuk aldıklarını
Korkutulan bu çocukları muhafızlar vasıtasıyla uzun süren yaya yolculuklar ile İstanbul’a götürerek Türkleştirdiklerini
Bu çocuklara sultanın kölesi gibi davrandıklarını toplu olarak yaşadıkları yerden çıkmalarına izin vermediklerini
Ordunun yeni sefer ilan ettiğinde ve sefer yerine giderken geçtikleri bölgelerde hırsızlık ve akla sığmayacak her türlü deliliği yaptıklarını anlatmaktadır.
Osmanlıdaki kölelikten bahsederken; Türklerin aydınlatılabileceğini ancak bunun boş bir çaba olacağını Türklerin cehaletle beslendiklerini fanatikliğin ufuklarını daralttığı ifade edilmektedir.
1350 yılında Osmanlıların Bulgar topraklarına girdiğinde toplu katliamlar yaptıkları dini binaları yaktıkları kadın ve çocukları esir alıp sattıkları anlatılmaktadır.
Sultan Beyazıt döneminde Türk Bölge İdarecisinin ileri gelen Hristiyan din adamlarını müşterek konuları görüşmek üzere çağırarak genç-yaşlı demeden kilisenin ortasında boğazlarını kestiği 110 ileri gelen Hıristiyanın öldürüldüğü anlatılmaktadır.
Hristiyanların çoğunun korkudan bazılarının güzel vaadlere kanarak bir kısmının da maddi çıkar sağlamak için İslamiyeti kabul ettikleri;
Seçkin sınıflardan bazılarının orduda çalışmaya başlayarak (Hristiyan sipahiler) hemen olmasa da zamanla İslamlaşıp Türkleştiklerini böylelikle: Balkanlarda birçok aristokrat ailenin yok olduğu bunun en çok Vidin Niğbolu Sofya ve Köstendil Sancaklarında gerçekleştiği belirtilmektedir.
Diktatör tarzda reformcu tarifinin en çok Mustafa Kemal ATATÜRK’e yakıştığı ATATÜRK’ün Osmanlı İmparatorluğunun kalıntılarından yeni Türkiye’yi kurduğu yaratıcı milliyetçilik fikrine dayanarak cumhuriyeti ilan ettiği
ATATÜRK’ün ölümüyle birlikte cumhurbaşkanlığına ve Cumhuriyet Halk Partisi Başkanlığına İsmet İNÖNÜ’nün seçildiği bundan sonra reformların ve demokratikleşmenin durduğu ifade edilmektedir.
Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin 1913 ve 1918 yıllarında kaybettiği savaşlarda Avrupa’da 23 bin km2’lik toprak kaybı ile Doğu Trakya ve İzmir’i geri verdiğinden (ancak Haziran 1913’te Türk Ordusunun Doğu Trakya’yı istila ettiği ve burada yaklaşık 100 bin Bulgarı kestikleri ve 400 bin Bulgarı topraklarından sürgün ettiğinden) bahsedilmektedir.
Devlete adil vergi hakkına sadece Müslüman olanların sahip olduğuna diğerlerinin haklarının sadece belirlenen ek vergileri ödedikleri taktirde korunduğu
Müslümanların; kendilerinin Hıristiyanlara göre daha üst bir sınıf olduklarına Hristiyanların kendilerine daha iyi hayat şartları sunmak için varolduğuna inandıkları belirtilmektedir.
Bağımsızlık savaşındaki yenilgiden sonra Türk çiftçilerinin Bulgar köylüleri üzerindeki baskılarının arttığına vergilerin rüşvet sistemi şeklinde toplanmasına devam edildiğine
Bulgar halkının hiçbir politik ve sosyal haklarının olmadığına yerel Bulgar aydınlarının takip edildiğine baskı ve belalarla baş başa olduklarına değinilmektedir.